İstanbul Seyahati

28.01.2015 20:52:00
İstanbul Seyahati












SEVMEYİ ÖĞRENDİM

İstanbul

 Laleli’den binilen tramvaydan en son durak olan Kabataş’ta inmiştik.  Dik bir bayır çıktık. Zorluklarla, hiç tanımadığımız uzak diyarlardan gelen insanlar insanlar ile… Büyük bir merakla çıktığımız bayır, hâlâ deniz sesi, satıcı sesi ve balıkçı sesi ile doluydu. Gittikce tarihi binaların dimdik durması karşılıyordu seni. O taşlar, o koku ve oraya bir daha aşık olmak… Çok  farklıydı hiç görmemişdim bir bayırdan bu kadar aşkla çıktığımı. Ve sonunda geldik. Kız Kulesine aşık beyfendiye karşımda dev gibi bir aşık Galata Kulesi. Onun o en üst katındaki mücevheri merak eden uzun mu uzun bir kuyruk. Ona yönelmiş evler ve o evlerde yaşayanlar ne kadar şanslıydılar. Adım adım içeri giriyorduk dışarıdaki o hava içeriye girince yeni bir etki kazanıyordu. İçeriye girildi ve bir an kendimi bir asansörde buldum. Durdu asansör durmuştu, geldik son kata geldik ayrı bir heyecandı bizim için. Nasıl heyecanlı olunmazdı ki şehirlerin şehrine tepeden bakacaktım. Ve işte o an kalbim sanki yerinden çıkıp İstanbul’a bürünmüştü. Tepeden bakmak için balkona adım attığım ilk o an kendimi bir Hazarfen Çelebi gibi İstanbul’un kollarına bıraktım. O an hiç kimseyi hiçbir şeyi düşünmedim sadece aşkım vardı ortada, koskoca İstanbul’a olan aşkım ! Aşağıya baktığımda eski tarihi binalar, olaylı yaşamları görüp onları orada bırakıp asıl İstanbul’ a odaklanmıştım. İlerlerken yüksek yapılar bekliyordu seni. Boğaz köprüsü tüm istişamıyla, Ayasoya ve Sultan Ahmet tüm endamıyla karşımdaydılar. Yedi tepede de dalgalanan Türk bayrağı, teknoloji ve tarihin birleştiği konutlar... Dalgaların sesi, havadaki martı, denizdeki vapurun dümeni adeta hoş geldin diyor gibiydiler. Sanırım artık İstanbul’a tepeden baktığımız balkon turu bitmişti. Yine bir bayırdan aşağıya doğru indik.

  Bu sefer istikamet başka dünyayaydı. Bir anda caddenin kalabalıklığına karışıp caddenin sonuna kadar gittik. Caddeyi görünce akla hemen ağır abi Ahmet Ümit geliyordu. Tahmin ettiniz sanırım Beyoğlu, İstiklal Caddesi, Taksim güzel üçlüydü sakince yürürken o insanların sıcak kanlılığı Taksim-Tünel’de buldum kendimi. Çok zevkliydi biraz ilerledik sonra indik ve yürümeye devam ettik. Resimler insanlarla bir bütündü adeta her türlü insan örneği vardı orada. Her türlü mekan, her türlü yol ama orası mükemmel bir sınırdı insanlar abartmıştı o sınırı… Biraz vakit geçirdik ve tekrar otelimize döndük. Bir diğer gezimizde en etkileyici semtimiz Ortaköy-Büyük Mecidiye’ydi durak. Bir mekan elimi uzatınca deniz  gözlerimi alan Ortaköy (Büyük Mecidiye) cami ve Boğaz Köprüsü’nün tam altında olmak… Akşam olunca her yer ışıl ışıl  saraylar, tepeler, camiler, köprüler ve daha neler neler hepsine bir de aşağıdan bakmak ve aşkına aşk katmak… Gezdiğim o kadar yer varken gezmediğim de yüzlerce yer vardı. Biliyor musun ben artık bir elbise veya oyuncak istemiyorum ben sadece İstanbul’a gitmek istiyorum. Ben artık İstanbul’da yaşamak istiyordum. Bu isteğimin de belirli zamanlarda olacağını biliyordum. Belki de özlem büyütüyordu aşkımızı. İstanbul bana öğretti sevgiyi, iyiliği, güzelliği...

Erva Uysal


Niğde İmam-Hatip Ortaokulu
7. Sınıf Öğrencisi