-NECİP FAZIL’A DAİR-
Türk şiirinin ve tefekkür tarihinin müstesna isimlerinden biri, Necip Fazıl Kısakürek’tir.
Kendine has duruşuyla semamızda bir yıldız gibi parlayıp durdu. Necip Fazıl, İnsana, eşyaya ve hadiselere bakışıyla; varolan anlayışların çok ötesinde, farklı algıları olan bir insandır.
Şiirini, derin anlamlar içeren kelimelerle adeta bir dantele gibi işledi. Ateşin ifadelerden, idrak sınırlarını zorlayan mana helezonları meydana getirdi.
O, kurulu mantık kurallarını yerle bir etti. Sözün tılsımlı terkibinden, hak ve hakikatin şiirini yazdı. Beyninde bir kıymık gibi taşıdığı “mutlak hakikat”i bulma uğruna büyük mücadelelere girişti.
Nihayet azgın dalgaların yorduğu, fikir burgularının, ruhunu delik deşik ettiği bu adam, bir limana sığındı. Bu limanda, ona; hayatının rotasını gösterecek bir kaptan bulunuyordu.
O kaptan, Abdülhakim Arvasi Hazretleriydi. Arvasi Hazretleri, tebliğ ve telkinleriyle; onun ruh köküne indi. Bu parlak zekâ, o bakışın tesiriyle, kendinde geçti.
“Bana sordular:
- Siz tasavvuftan bir şeyler biliyor musunuz? Okuduğunuz kitap oldu mu?
Bahriye mektebindeki hatıramı anlattım(Semaret-ül Fuad) ve (Divan-ı Nakşi)yi söyledim. Son zamanlarda da, karıştırdığım(Marifetname)… Nakşi divanının kimin eseri olduğu sualine cevap veremedim.
İşte, ateşten harflerle beynimi dağlayarak söyledikleri ilk fikir:
- Bu iş kitapla olmaz. Akılla da varılmaz… Hiç yemeğin lezzeti çatal bıçakla aranıp bulunabilir mi?”
(O ve Ben)
Mürşid-i Kamil, ona yol gösterdi, ışık tutu. Pusula verdi, Efendiler efendisine gidilecek yolun haritasını gösterdi ona.
Hz. Peygamberi çok sevdi.
Ömrünü bu mefkûrenin ilham veren aşkı içinde tamamladı. O, çilesini sabırla çekti. Fikir çilesinin azad kabul etmez bir kölesi olarak, o dev başını; oradan oraya taşıdı, durdu. Necip Fazıl, büyük adamlara yakışır bir eda ile; davasının kozasını ören şair ve fikir adamlarından biri olarak, tarihteki yerini almıştır.
Türk düşünce ve sanat tarihinin farklı isimleri, Necip Fazıl’ı şu ifadelerle değerlendirdiler:
“Necip Fazıl’ın şiirine büyük saygım vardır. Hece şiirini yerine oturtan iki şairden biridir.”
Mümtaz SOYSAL;
“Necip Fazıl’ın kavgalarına kızabilirsiniz, tutkuları konusunda farklı değer yargılarınız olabilir. Ama hiçbir şeyini sevmemiş olsanız bile, Türkçeyi sevdiğiniz için onun şiirini sevmişsinizdir.”
İlhan BARDAKÇI;
“İnsanı sarhoş eden bir Doğu ve Batı kültürü ve ikisinin inanılmaz güzellikteki sentezi onun beyninden yaratılıp dudaklarından ve kaleminden dökülmüştür.”
Doğan HIZLAN;
“Necip Fazıl’ın şiiri kadar, O’nun şiir kuramı da dikkate değer bir çalışmadır. Çünkü ruh ve madde iklimine nasıl yaklaşılacağı konusunda özgün bir örnektir.”
Sedat UMRAN;
“Necip Fazıl’ın şiirini, okuyana o derece çekici kılan faktör, onun böyle dipsiz bir derinlikten fışkırmış olmasındandır. Onlar ışığın aydınlatması, alevin yakması gibi bir fiziki olaydır, iyi ya da kötü yorumuna yer vermezler.”
Prof. Dr. Mehmet KAPLAN;
“Necip Fazıl, duygularına en uygun hayaller yaratmakta mâhir olan bir şairdir. Onun şiirlerinde imajlar bir süs veya kelime oyunu değil, fonksiyonları olan, duyguların mahiyetini ve şiddet derecelerini ifade eden vasıtalardır.”
Nurullah ATAÇ;
“Yarına kalacak tek şair: Necip Fazıl... Bence şimdiye kadar gelen şairlerin en büyüğüdür O...”
Prof.Dr. Kenan AKYÜZ;
“Necip Fazıl, Türk şiirinin en kuvvetli lirik şairlerinden biridir.”
Yaşar Nabi NAYIR;
“Bir mısraı bir millet şeref vermeye yetecek şair Necip Fazıl.”
Agah Sırrı LEVEND;
“Maddeyi ruhla dolduran, ateşi kanla söndüren Anadolu’yu, İstiklâl Savaşı’nın sırrını o zaman anlıyoruz. Millî Mücadelenin ruhunu bu kadar kuvvetle bize duyuran bir eserin(Tohum) henüz yazılmadığını itiraf etmek, en doğru hak tanımak olur.”
Bekir OĞUZBAŞARAN;
“Kabul etmek lâzımdır ki, edebiyatımızda iman adına onunki kadar cesur bir çıkış, gerçeği eğip bükmeden dosdoğru ve her neticeyi göze alarak, bir dünyanın yıkılışı ve bir başka dünyanın kuruluşu biçiminde, bir protesto ve bir meydan okuma tavrı içinde şu sözleri söylemek, ondan başka hiç kimseye nasip olmamıştır: “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;/ Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış...”
Prof. Dr. Ahmet KABAKLI;
“Zindan’dan Mehmed’e Mektup, hapishane hayatı ve çilesi üzerine yazılmış Türkçe şiirlerin en üstünü, şaheseridir. Necip Fazıl burada, hürriyetsizlik acısını, kendi üzerinde tutmayıp, bütün insanlığa, kaderin bütün mahkum kurbanlarına yayabilen bir üstünlük gösteriyor.”
Prof. Dr. Orhan OKAY;
“Necip Fazıl, bol çeşitli ve zengin yazı hayatında dil ve üslûp falsosu yapmadan, kalemiyle dilin kuyusunu kazan, böylece Türkçemizin de mimarî abidesini ortaya koyan sanatkârdır.”
Ahmet Hamdi TANPINAR;
“Birkaç defa düşündüm; her hayat davetinin önünde, yelesi taze keskin bir bahar kokusu ile kabanmış bir küheylân gibi burun delikleri açılıp kapanarak şahlanan bu genç adam, kendisini şiirin dar nizamına sokmamış olsaydı acaba ne olurdu? Belki, zaferini terennüm eden tunç boruların akislerini ufkun dört köşesinden üstümüze bir altın yağmuru halinde yağdıran bir kahraman, belki köksüz bir adam, belki de ve daha büyük bir ihtimalle sadece deli.”
Gürbüz AZAK;
“Necip Fazıl Kısakürek, zor yetişen, zor ulaşılan bir ummandır. Bu asrın Yunus’udur. Bir başka yönü de, Türk-İslam tefekkürüne yeni mecralar açması, ‘ekol Adam’ olabilmesi ve fikirde cesareti getirmesidir.”
Feyziye Abdullah TANSEL;
“Necip Fazıl’ın şiirlerinde samimiyeti veren, âşık tarzının hususiyetlerini daha canlı olarak yaşatan şiirler yazmasındandır.”
Nihat Sami BANARLI;
“Duyan düşünen insanın, kendi iç âlemine daldığı anlardaki tahassüslerine bir ifade kudreti ve musiki lezzeti vermesi demek olan bu şiirlerde, aynı zamanda derin bir ruh tahlilinin terennümleri duyulur.”