Kardeşçe yaşamanın yolu

31.05.2013 14:44:00
Kardeşçe yaşamanın yolu


ÖRÜLÜ Ç/EVRE İÇİNDEYİZ

 
Bakmayın havanın, suyun, toprağın, güneşin, gökyüzünün ve yeryüzünün ışıltılı, duru ve parlaklığına.  Her güzel gün kendini eskitir, yok eder, bitirir. Yerini kemliklere, fenalıklara bırakır. Birazdan fırtına, rüzgar çıkar havanın güzelliğinin içinde kaybolup gidersiniz. Güler yüzler somurtmaya, gören gözler puslanmaya başlar. Bizatihi insanlar nasıl olsa işine geldiği gibi görmüyor mu?   “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” dendiğine bakmayın siz. O söz hükmünü şimdilik yitirmiş görünüyor. Günümüzde insanlar kendi düşüncelerinin akaHABERICERIKde ilerlemektedirler.  Düşünceler adeta birer inanç halini alıyor. Bir şeye inanmak hem güzel hem de ne fenadır. Doğru hakikatlere inanmak ama hangi hakikatlere? Her ferdin bir hakikati var. Netice de ilahi hakikatleri görebilmektir aslolan.

İnsanlar bir bardakta ne fırtınalar koparıyor! Birlerine göre doğru, birilerine göre de yanlış. Peki, yanlış ve doğru olan ne? Bardak mı, bardağın dolu ve boş oluşu mu? Zihinler alıştığı ve görmek istediğini arıyor ve istiyor. İstiyor ki kendisine karışılmasın. İyi güzel, zaten karışan da yok. İsteyen istediğini yapıyor. Ancak bununla yetinmiyor. İstediği gibi yaşamak için kopartıyor bu gürültüleri. Ne kadar yaşam o kadar özgürlük!

Yaşayın istediğiniz gibi ey insanlar!..

Her şey sizindir en başta da bu hayat. Bir gün son bulacak bu yaşam. Fakat bu kavga bitmeyecek ve sürecek yıllar boyu. Çünkü insanlar arasına ayrık otları ektiler. Bu da yetmedi araya karaçalılar koydular. Duvarlarla örüldü çevremiz. Kendimizden başka bir şey gördüğümüz yok!

Tahammülsüzlük sınır tanımamaya başladı. Kendi düşüncemiz, idolümüz, haşa huzurdan putumuz… Her insan kendi putunu pardon totemini sever. El bebek gül bebek korumak ister. Yan bakılmasın, bir söz söylenmesin yeter ki.
Peki, insanlığın değer kaybettiği çağdaşlaşma kulvarında nasıl ilerleyeceğiz. Hani orta çağın karanlığında idik. Şimdi kendi mumlarımızı kendimiz yakıyoruz. Aydınlık bir gelecek için. Sahi aydınlık nedir?

Farklı düşüncelerin çatışması sonucu çıkan bir hal mi? Şurası anlaşıldı ki çatışmadan kendi fikirlerimizi dayatıyoruz. Bu durumda erk her an bizde olmadığına göre çatışma kaçınılmaz. Zaten de öyle olmuyor mu? Erk on yılda bir el değiştirmiyor mu? Ve bu el değişikliğinde baskılar başlıyor. Bugün bana yarın sana hesabı; “Keser döner sap döner bir gün olur hesap döner.” Peki, bu hesap hep dönecek mi? Bunun doğru olan yanı olmayacak mı? Nasıl olun ki…Bazı ilkel kabileler gibi hep kavga peşindeyiz. Düşünceler bölündüğü ve bu tahammülsüzlük devam ettiği sürece barışık yaşayamayacağız. Pek kıymetli büyüklerimiz hep nutuklarını birlik beraberlikten yana atacaklar. Ancak yine de bildiklerini yapacaklar. Doğru, iyi ve güzel olanı aramayacaklar.

Hep şu kör olası kavga! Anlaşamayanların sık sık başvurduğu yöntem. Fikirlerin bittiği yerde başladığı düşünülen kavgalar. Fikirler ne zaman bitti ki? Belki iflas eder ama insanoğlu bu kaybedilen mevzilere inat yeni mevziler, çukurlar kazar. Savaşlarına devam eder yeni kazanımlar için. Siz bakmayın şu tevazu ve erdem, onur gibi sözlere… Hoşgörü artık yitiktir bu ülkede. Kendi düşüncesini idame etmek için heba edilmektedir bütün hasletler. Bu nedenle de sevgi ve saygı ortamından sakın ola ki söz açmayasınız.

Sahi saygı ne idi?

Tanıdığı veya tanımadığı birine karşı güzel davranışlar içinde bulunmak ise maksat ne iyi, ne güzel. Ama tanımakla başlıyor bütün mesele. Huyu, suyu, mizacı, meşrebi uygunsa ne ala yoksa saygı denen de nedir ki? Velev ki karşımızdaki bizden büyük de olsa yaşına hürmet gösterilir belki bir vakit o kadar! Ha bir de herkes aynı şeyi söylüyor: “Saygı kalmadı…” Şimdi küçükler büyüklerden saygı bekliyor, büyükler de küçüklerden sevgi (!) Demek ki yaşa ve başa ne sevgi ne de saygı kaldı artık.

 
Nerden bakarsanız oradan görürsünüz görmek istediğinizi. Sevgiyle mi bakmak istiyorsunuz? Önce saygı gösteriniz. Bu da yeterli olmaz. Kibar olunuz, davranışlarınız iyi olmalıdır. Bu da yetmez dilinizde güzel olmalıdır. Dildeki güç ve letafet kafada şekillenir ancak yürek denen membaından akar. Eğer yüreğiniz güzelse diliniz düzgün olmasa da billur gibi; yüzünüz de çirken olsa da o çirkinlik başka bir ışıltılıdır, parlaktır.

Her insana yüce Allah mutlak güzellikler yüklemiştir. Bu güzellikleri görmektir aslolan. Ve bu güzelliklerde insanın çehresine şehra şehra düşen karanlıkların aydınlanmasıdır. Her kötü bir yüzde iyi bir yan vardır. Önemli olan kötü düşüncelere, simalara o anlamlı, anlayışlı halleri yükleyebilmektir. Kardeşçe yaşamanın yolu da bu iyilik ve güzelliklerde buluşmaktır. 


Osman Aytekin